Son dönemlerde basına yansıyan ve sokakta yaşayan köpeklerin özgürce yaşama hakkını ihlal eden açıklamalar sebebiyle Türkiye’nin çeşitli yerlerinde sokakta yaşayan köpeklerin odak noktasında olduğu, yaşam hakkını ve özgürlüğü savunan eylemler gerçekleştiriliyor. 2 Haziran Pazar günü hayvan, kadın, çocuk ve iklim hakları savunucularının çağrısıyla İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Alanya, Eskişehir, Muğla, Denizli, Ayvalık, Gelibolu’da sokakta yaşayan köpeklerin yaşam hakkını tehdit eden yasa çalışmasına tepki gösterilmek amacıyla Yaşamdan Yana Derneği’nin de aralarında olduğu yoğun katılımlı Adalet Mitingleri organize edildi. Sokaklarda birlikte yaşadığımız dostlarımızın yanlarında olduğumuzu söylemekle birlikte her gün mezbahalarda, üretim çiftliklerinde, balıkçılık sektöründe ve insan dışı hayvanların sömürüldüğü tüm alanlara karşı sesimizi çıkarmak için alanlardaydık. 

Köpekler ile ilgili bir “sorunumuz” olduğu bir süredir konuşuluyor. Görece yakın zamanda olanlardan başlarsak Aralık 2021’de, 5199 Hayvanları Koruma Kanunu”nda yapılan düzenlemelerle birlikte tehlikeli (!) olarak görülen bazı köpek türleri “yasaklı ırk” kategorisine eklendi. Bu kategoriye dahil edilen köpekler sokağa terk edildi, bakımevlerine kapatıldı ve hatta bir kısmı kötü koşullar sebebiyle öldü. Aralık 2023’te sokakta yaşayan köpeklerin bir sorun olduğuna dair yeni bir gündem yaratıldı. Medyada yapılan haberlerin ve kanunun yetersizliği etkisiyle sokakta yaşayan hayvanların yaşamını tehdit eden olayların sıklığı artmaya başladı. Mayıs’ta ise köpeklerin varlığını tümden sorun olarak kabul eden bir algı yaratılarak ortak yaşantımızın bitirilmesinin gerektiğine inanılmasından kaynaklı katliamı çözüm olarak gören bir yasa tasarısı gündeme alındı.

Bu konu ciddi bir şekilde gündemimizde yer etmişken üzerinde durulması gereken birkaç gerçek var. Yüzyıllardır herhangi bir sorun olmadan birlikte yaşadığımız köpeklerin popülasyonunda sıra dışı artışlar meydana geldi. Bunun nedenleri arasında; köpek üretim merkezlerinin kapatılmaması, yurtdışı ile “cins” köpek ticaretinin yapılması, evinde yaşadığı dostunu sokağa terk eden kişilerin denetlenmemesi, belediyelerin geçici bakımevi merkezleri kurarak kısırlaştırma yapmaması, sokakta yaşayan köpeklerin kırsal bölgelere bırakılmasını sayabiliriz. Örnek gösterilen Avrupa ile kıyasladığımızda dahi ülkemizde köpek sayısının az olduğunu ama bununla birlikte sahiplenmelerin de yetersiz olduğunu görüyoruz. Sokaklarda yaşayan köpekler ile ilgili bir sorundan bahsetmek bizim sorumsuz eylemlerimizin üstünü kapatmaktır.

İnsanlar olarak biz, köpeklerin bizimle beraber yaşamasını binlerce yıl önce istedik ve bunu kendi çıkarımıza gerçekleştirdik. Onları zamanla değişen şartlarımıza uymak zorunda bıraktık ve sonunda betondan kentlerimizde yaşadıkları noktaya taşıdık. Yani birçok türün yaşam alanlarını nasıl yok ettiysek köpeklerin de yaşam alanlarını yok ederek hayat kalitelerini düşürdük. En üstün tür olduğumuz ve bu yaşamın sadece insana verilen bir hak olduğu inancımızla köpekleri öldürmeyi konuşabilecek seviyeye geldik.

Sokakta yaşayan köpekleri öldürmeyi vicdani ve kültürel sebeplerden kabul etmeyenler de çözümü onları dar ve kapalı alanlara kapatarak tecrit etmek olarak görmeye başladı. Mezbahalarda yaşananları görmek ve duymak istemeyenler, köpekler için de mezbahalar yaratmayı “vicdani” bir çözüm olarak adlandırdı. Bu önerinin de köpeklerin özgürce yaşamalarına vurulan bir darbe olduğunu tekrar vurgulamak istiyoruz. Son yıllarda yaşanılan bakımevlerinin gerçeklerini düşündüğümüzde de köpeklerin orada kötü koşullarda yaşamaya mahkum edilerek öleceğini biliyoruz. Meclise gelmesi beklenen yasa tasarısında ise köpeklerin bakımevlerine kapatılacağı ve 30 gün içinde sahiplendirilmeyen köpeklerin “uyutma” adı altında öldürüleceğini tartışıyoruz. Bu tasarının bilimsel olarak da mantıklı olmadığının farkındayız. Öldürmeyi çözüm olarak gören Romanya gibi Avrupa ülkelerinde köpek popülasyonunun değişmediğini bilimsel veriler kanıtlıyor. Öncelikle, barınakların kapasitesi sokakta yaşayan köpeklerin %5’ine yetiyor. Buraya kapatılan ilk köpekler büyük ihtimalle şehir merkezlerinde insanlarla yaşamaya alışkın köpekler olacak. Bu köpeklerin barınaklara kapatılması durumunda neredeyse hiç kısırlaştırma çalışması yapılmamış kırsal bölgelerden yeni köpek akımları başlayacak. Şehir merkezlerinde daha kolay yemek bulan köpekler daha hızlı üremeye başlayacak ve popülasyon yükselişi devam edecek. Normal koşullarda 10 günde sokağa dönmesi gereken köpek 30 gün barınaklarda tutulacak ve maliyet artacak. Üretimin yasaklanmaması ve yetersiz denetimler sebebiyle köpek sayısı artışı devam edecek. Böyle bir önerinin bahsi bile utanç olmasına rağmen uygulanması halinde ise popülasyon artış sorununun kaynağından yola çıkmadığı için sistematik katliamlar da sürekli devam edecek.

Bilimsel ve akılcı yolu izleyerek çözüme ulaşabileceğimizi zaten bilmekteyiz. Şimdiye kadar denemediğimizi yapmalı ve sokaklardaki köpeklerin aşırı nüfusuna karşı kontrolü kaçırdığımız yerlere bakıp hayvan üretiminin yerel denetimlerle önüne geçmeliyiz, belediyelerin beraber çalışabileceği çok sayıda gönüllü ile kısırlaştırma ve aşılatma çalışmalarını sürdürmeliyiz. Daha kapsamlı baktığımızda ise köpekleri ve diğer hayvanları daha iyi anlamamız için ilköğretim müfredatlarına hayvanların duyguları ve kişilikleri olduğunu anlatan dersler koymalıyız.

Yaşamdan Yana Derneği olarak köpekler hakkında dezenformasyon ve öfke ile yönlendirilen algıya karşı sözümüzü söylemek için burada Yaşam için Yasa İnisiyatifi’nin bir parçası olarak 23 Mayıs’ta Meclis Parkı’nda ilk kez yasaya tepkimizi gösterdiğimiz haftadan itibaren her gün sokaktayız. Bu yasa tasarısı geri çekilene kadar her akşam nöbetimizi sürdüreceğiz. Ayrıca biliyoruz ki sokaklarımızda yaşayan köpekleri hedefleyenler yalnız onların özgürlüğüne el uzatmış olmuyor; onları savunanları, sokakta özgürce hareket etmek isteyen, herkes için adalet diyen ve vicdanla hareket eden tüm insanları karşısına almış oluyor. Biz, köpekleri birer canavar gibi gösteren tüm medya kuruluşlarını etik olmaya davet ediyoruz, mevcut 5199. yasayı uygulayarak basitçe görevini yapması gerekirken usulsüz şekilde köpekleri toplayan ve hatta ölümlerine neden olan belediyelere “Kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat.” diye hatırlatıyoruz, çıkarları uğruna politika yapan siyasilerin yanlışlarını hep bir ağızdan dile getirirken; sokaklardaki özgürlüğü veya temel yaşam hakkı gasp edilen tüm insanlar, ayrıca diğer insan dışı türler için de her gün “Sokaktayım yanındayım!” demeye devam ediyoruz.

Add your comment