Günümüzde insan ırkının sömürdüğü hayvanların oranı tüm memelilerin yüzde 60’ını oluşturuyor. Yaban hayatındaki hayvanlar ise memelilerin sadece yüzde 4’ü kadar… Haber bültenlerinde sıklıkla rastlayamayacağımız bu uzun vadeli doğa katliamı ve insan eliyle kurulan haksız denge birçok hayvan hakları ihlalini de beraberinde getiriyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) son açıkladığı veriye göre 1970 yılından bugüne küresel yaban hayatı nüfusu yüzde 70 oranında azaldı.

Türkiye’de geçen yıl Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılan değişiklik ile mevcut yunus parklarının faaliyetlerine devam etmesi kararı yasalaşmıştı. 28/A maddesi ile verilen cezalara hapis cezası da eklenmesine rağmen Kanun, nesli tükenme tehdidi altında olan ve olmayan hayvanlar arasında adaletsiz bir duruş sergilemeye devam ediyor. ‘Av turizmi’ adı altında devletin bir gelir kapısı olarak gördüğü av ihaleleri sürerken yunus parklarındaki yasa ihlallerinde çözüm(!) ise idari para cezası olarak belirlenmişti…

Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM), Hayvanlara Adalet Derneği (HAD), Türkiye Vegan Derneği (TVD) gibi dernek ve vakıflar, birçok il barosunun hayvan hakları merkezleri ve komisyonları gibi yıllardır av ihalelerine karşı iptal davaları açıyor, bu davaların yanında insanlara hayvan hakları ile ilgili bilinç kazandırmak için kampanyalar yürütüyor. Yeşiller Partisi ise ‘İnsan Merkezli değil, Doğa Merkezli Yaklaşım’ programıyla iklim meselesinin önemine dikkat çekiyor.

“Bilgi Edinme Hakkımız Gasp Ediliyor”

Avukat Hacer Gizem Karataş, Hayvan Hakları İzleme Komitesi ile iki seneye yakın süredir birlikte faaliyet yürütüyor. Av. Karataş, Türkiye’de yaban hayvanlarının maruz bırakıldığı hak ihlallerine dair hukuki mücadelenin zorluklarını anlatıyor:

“Hayvanlara yönelik şiddeti ve ölümü verilerle ortaya koymaya çalışıyoruz. Çalışıyoruz diyorum çünkü Türkiye’de özellikle hayvanlara dair veri sahibi olmak çok zor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın elinde yabanda yaşayan hayvanlarla ilgili bilimsel metotlarla tutulmuş veriler bulunmuyor. Açtığımız av ihalesi iptal davalarında mecburen bu sayıların tutulmamış olması üzerinden hukuki argümanımızı ortaya koyuyoruz çünkü hayvanların yaşam hakkı Anayasa’da düzenlenmiş değil. İkinci olarak ise, bilgi edinme hakkımızın devamlı gasp edilmesi ile karşı karşıya kalıyoruz. Örneğin geçen yıl yangınlardan sonra Bakanlık’a bir bilgi edinme başvurusu yaparak temmuz ve ağustos ayında Türkiye’de gerçekleşen yangınlarda yabanda yaşayan kaç hayvanın hayatını kaybettiğini sorduk ve trajikomik bir şekilde 75 cevabını aldık. Yine Hacettepe Teknokent içerisinde bir ‘geyik çiftliği’ kurulduğunu öğrendik ancak aylardır içeride olan hayvanların türlerine veya sayısına veya nasıl bir ruhsatla buranın kurulduğuna dair bilgiyi dahi hiçbir makamdan net bir şekilde alamıyoruz.”

Yürütme Durdurulmuyor, Nihai İptal Kararı Verilene Kadar Hayvanlar Öldürülüyor

Türkiye’de her yıl Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından Av Turizmi Uygulama Talimatı ve Merkez Av Komisyonu Kararı yayımlanıyor. Av. Karataş:

“Talimat, daha çok nesli tükenme tehdidi altında olan ve Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşam Ortamlarının Korunması Sözleşmesi ile Kara Avcılığı Kanunu’nda koruma altında olan türler ile ilgili. Bu talimatta yer alan illerde belirlenen kotalara göre ihaleler düzenleniyor. HAD, TVD, HAKİM ve barolar da yıllardır bu ihalelere dava açıyorlar. Bu yıl ayrıca Türkiye Hayvanları Koruma Derneği (THKD), Hayvanları Doğayı İnsanları Koruma ve Yaşatma Derneği (HAYDİKO) ve yine birçok ilin barolarının hayvan hakları merkezlerinin avukatları ve birçok gönüllü de bu davaları açtı. Av ihalelerine karşı açılan davalar, bu hayvanlar nesli tükenme tehdidi altında olduğundan yazılı hukuk tarafından koruma altında oldukları ve az önce bahsettiğim üzere Bakanlık’ın elinde veriler olmadığı için çok büyük oranda kazanılıyor. Ancak gerçekten hayvanlar kazanıyor mu, bu tartışılır. Çünkü kimi zaman -özellikle dava konusu çok fazla hayvanın avını engelleyecek ise- mahkemeler tarafından yürütmenin durdurulması kararı savunma sonrasına ertelenebiliyor. Geçen yıl Türkiye Vegan Derneği ile birlikte Adana’da açtığımız davada olduğu gibi bazen ihale ile ilgili nihai iptal kararı verilene kadar yürütmenin durdurulması kararı verilmediği için dava kazanılıyor ancak hayvanlar ölüyor. Bunun yanında dava açarak kurtarabildiğimiz hayvan türleri yalnızca nesli tükenme tehdidi altında olan hayvanlar. Merkez Av Komisyonu kararı ile tilki, çakal, tavşan, kuş türleri, yaban domuzu gibi birçok hayvan ile ilgili av kararı veriliyor ancak bu işleme karşı Danıştay’da dava açıldığında av sezonu sonuna kadar yürütmenin durdurulması kararı alınamıyor, örneğin geçen yıl Ankara Barosu Hayvan Hakları Merkezi’nin açtığı davada bu durum yaşandı. Çünkü hayvanların yaşam hakkı yazılı hukukta tanınmamış durumda ve bu yüzden de yürütmenin durdurulması taleplerimiz ivedilikle karara bağlanması gerekirken bir can kaybının gerektirdiği zamanda değil, ancak diğer ivedi olabilecek alelade hususlar kadar hızlı bir şekilde inceleniyor.”

Türkiye’de Kürkü İçin Sömürülen Hayvanlar, Hayvanları Koruma Kanunu Kapsamının Dışında

Av. Karataş, “Türkiye’de kaç kürk çiftliği olduğunu sorduğumuzda kürkü için işkence görüp sömürülen hayvanların ‘5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu kapsamı dışında olduğu’ cevabını aldık ve hiçbir sorumuza cevap verilmedi. Üstelik avcılık kadar göz önünde olmasa da Türkiye’de çok ciddi bir kürk sektörü olduğu biliniyor. Bunun dışında yabanda yaşayan hayvanlara yönelik işkence veya öldürme eylemlerine karşı yaptırımla karşı karşıya kalınması için uğraşıyoruz. Yunuslara Özgürlük Platformu’nun kendisine gelen ihbarlar doğrultusunda bir yunus parkı ile ilgili başlattığı hukuki mücadelede birlikte yol almaya çalışıyoruz. Yabanda yaşayan hayvanların haklarının yasalarla korunması, onlara yönelik fiillerin suç kapsamına alınması, hayvanat bahçelerinin ve yunus parklarının kapatılması, avcılığın yasaklanması için uğraşıyoruz” diyor.

“Ormansızlaşma, Canlılar İçin Büyük Bir Tehdit”

İki yılı aşkın süredir kuruluşu engellenen Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü ve iklim Aktivisti Özlem Teke de Türkiye’de yaban hayatına verilen zarardan ve bu zararın iklim üzerine etkilerinden bahsediyor:

“Parti olarak ekonomik, sosyal, ekolojik krizlerin birbiriyle derin bağları olduğunu ve bu krizlerin bütüncül ekolojik bir yaklaşımla ve yeni bir siyasi anlayışla çözülebileceğini savunuyoruz. Avcılık, içinde bulunduğumuz antroposen çağda yaban hayatını tehdit ediyor. Yaşam alanlarının işgal altında olması, iklim krizi ve tüm diğer insan faaliyetleri nedeniyle ekosistemlerin çöktüğünü ve birçok türün neslinin tükenme noktasına geldiğini biliyoruz. Ormansızlaşma, canlılar için büyük bir tehdit…”

Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Teke, Türkiye’de 300 bin kayıtlı avcı bulunduğuna dikkat çekiyor ve ekliyor:

“Avcıların sayısı artarken yaban hayatının popülasyonu hızla azalıyor. ‘Av turizmi’ne konu olan türler arasında yer alan karaca, geyik, ceylan, yaban koyunu, dağ keçisi gibi türlerin popülasyon kaybının yüzde 90’ın üzerinde olduğunu düşününce bunun cinayet olduğunu söylemek yanlış olmaz. WWF Yaşayan Gezegen 2022 Raporu, son 50 yılda omurgalı popülasyonunun yüzde 69 azaldığını ortaya koydu. Birleşmiş Milletler rakamları da dünyada 1 milyon türün neslinin tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Rakamlar ortadayken turizm, spor ya da hobi gibi bahanelerle hayvanların yaşam hakkının satışa çıkarılması kabul edilemez.”


İklim Krizine Karşı Bitki Temelli Beslenme

İnsan merkezli yaklaşımın; iklim krizi, ormansızlaşma, kirlilik, biyoçeşitlilik kaybı olmak üzere yaşanan ekolojik yıkımların temelini oluşturduğunu dile getiren Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Teke, “Parti programımızda ‘İnsan Merkezli değil, Doğa Merkezli Yaklaşım’ başlığımızda ayrıntılı olarak aktardık. Bu başlıkta; doğa koruma alanlarını genişletilmesi ve statülerinin sağlamlaştırılması, Kanal İstanbul, Karadeniz yaylalarını birleştirmek için yapılan Yeşil Yol ve Kaz Dağları’nı yok eden altın madenleri gibi eko-kırım projelerine geçit verilmemesi, Kara avcılığına ve satılması, sergilenmesi dahil her türden yaban hayvanları ticaretine izin verilmemesi, doğa koruma alanlarını genişletilmesi gibi birçok politika önerilerimiz yer alıyor” diyor.

Biyoçeşitlilik büyük risk altındayken avcılığın yarattığı baskıyı telafi etmeni mümkün olmadığına vurgu yapan Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Teke, “Doğada çok hassas dengeler var, tüm canlıların yaşamı birbirine bağlı. Bunun farkında olmadan sürdürülen avcılık faaliyetlerinin çok dramatik sonuçları olacağı kesin. Öte yandan her yıl ortalama 80 milyar karasal çiftlik hayvanının yetiştirildiğini biliyoruz. Bunun için ormanlar yok ediliyor. Hayvancılık endüstrisi su ve karbon ayak izi çok yüksek bir faaliyet olmasının yanı sıra pestisit ve antibiyotikler gibi ekosistemi tehdit eden birçok kirleticinin yaygın ve kontrolsüz kullanıldığı bir alan. Tarım alanlarının yüzde 80’inin hayvancılık için kullanılıyor. Hayvancılık, iklim krizini hem ormansızlaşma hem de metan salımı nedeniyle etkiliyor.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2018 yılı raporlarında hayvancılığın sera gazı emisyonlarındaki toplam payı yüzde 18 olarak hesaplanmıştı ki bu oldukça yüksek bir oran. Oldukça alarmist olarak kabul edilen 6. değerlendirme raporunda bu payın yükselmeye devam ettiğinin altı çizilmişti. İklim krizine karşı bitki temelli bir beslenme sistemine geçmemiz gerektiği de raporda yer alıyor.”

Özlem Ateş Aksoy

Add your comment