Son birkaç yıldır Türkiye gündemini etkileyebilecek olaylar yaşandığında veya kararlar alındığında aynı hafta sokakta yaşayan hayvanlar üzerinden gündem değiştirilmeye ve bir türün yaşam hakkı üzerinde tartışmalar yaratılmaya çalışılıyor. Sosyal medyada yeni açılmış hesaplar, çok takipçili ve sürekli her konuda nefret söylemini körükleyen kişiler ve özellikle bazı basın mensupları bu görevi en ölümcül sonuçlar doğuracak şekilde yerine getiriyor. Defalarca ailelerin, kamera kayıtlarının ve görgü tanıklarının yalanladığı sözde “köpek saldırısı” haberleri belirli aralıklarla halkı korkutmak için yeniden sunuluyor. Bu eksik ve yanlış bilgiler halkın ister istemez yanlış fikirlere kapılmasına ve korkudan kaynaklı hatalı sonuçlara varmasına neden oluyor.

Sorun diye sunulan “Sokakta Yaşayan Hayvanlar” konusunun yakın geçmişine kısa bir göz atacak olursak; 2004 yılında 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu kabul edildiğinde belediyelere kısırlaştırma yapmaları için çalışma zorunluluğu getirildi. Aradan 21 yıl geçmiş olmasına rağmen bugün bakımevi kurması gereken belediyelerin büyük bir çoğunluğunun bakımevlerinin olmadığını, kısırlaştırma yapmadıklarını, bakımevlerinde veteriner çalıştırmadıklarını görüyoruz. Bu alanda uzmanlığını yapmış veteriner hekimleri dinlediğimizde ve diğer ülkelerin çalışmalarını incelediğimizde ise kısırlaştırma ve aşılama ile popülasyonun birkaç yıl içerisinde kontrol altına alınabileceği rahatça anlaşılıyor. Didim ve Tunceli gibi belediyelerin çalışmalarının diğer belediyelere örnek olması gerekirken çözüm olarak, köpeklerin toplatılacağı ve 30 gün içinde sahiplendirilemeyenlerin “uyutulacağı” konuşuluyor. Uyutma fiilinin öldürme ile eş anlamlı olduğu herkes için malum. Diğer yandan sürecin nasıl ilerleyeceğiyle ilgili sorular sonsuz: Türkiye’de kaç tane bakımevi var? Toplanan köpekler otuz gün süreyle nerede sahiplenilmeyi bekleyecekler? Sahiplenilmeyen köpekleri öldürmek için kimler görevlendirilecek? Mevcut yasanın uygulanması için harcanmayan emek ve para sistematik katliam için mi harcanacak? 

Sorular soruları doğuruyor ancak çoğunluğu cevapsız. Köpek mezbahalarının kurulması ne sorunu çözecek ne de toplum vicdanında açılan derin yaranın kapanmasına izin verecek.

Uzun zamandır farklı barınaklardan gelen “başına küreklerle vurularak öldürdürülen köpekler”, “belediye sınırları dışına bırakılarak ölümüne sebep olunan köpekler”, “barınakta açlığa terk edildikleri için birbirlerini yiyen köpekler” haberleriyle sarsılan kamu vicdanı artık daha fazla acıya neden olacak “sözde çözümleri” duymak istemiyor. Yeni yasa tasarısının gündem olduğu tarihten bu yana sosyal medyada ve sokakta çığ gibi büyüyen bir tepki var.

Biz, Yaşamdan Yana Derneği olarak tüm türlerin özgürce yaşama hakları olduğunu hatırlatmak için kuruluşumuzdan bu yana her platformda yaşam savunuculuğu yapıyoruz. Hazırlandığı iddia edilen ve açıkça katliamı destekleyen bu yasa tasarısını kabul etmiyoruz. Tüm türlerin hakkının savunulduğu yeni bir yasa istiyoruz. Bu yasanın yürürlüğe gireceği tarihe kadar ise 5199 Sayılı Yasanın, yine yasada belirtilen taraflarca uygulanmasını istiyoruz.

Add your comment